Halkla ilişkilerin pek çok alanda olduğu gibi, siyasetin ya da en azından daha özelde siyasal iletişimin üzerinde çeşitli önemli etkileri bulunduğu iddia edilebilir. Konuyla ilgili eleştirel literatür takip edildiğinde, halkla ilişkiler yöntem ve tekniklerinin siyasal alana müdahalesinin ciddi bir eleştiriye maruz kaldığı görülmektedir. Özellikle liberal demokrasinin normatif ilkelerinin, siyasete sirayet eden halkla ilişkiler tekniklerinin kullanılmasıyla bozulduğu ya da en azından bir ölçüde yıpranabileceği bu görüşler tarafından temel bir iddia olarak ortaya konulmaktadır. Bu kapsamda siyaset ve halkla ilişkiler arası ilişkilerdeki eklemlenmeyi ifade etmesi açısından “siyasetin-halkla ilişkilerleşmesi” (pr-ization of politics) gibi kavramların kullanıldığını belirtmek önemlidir. Ne var ki diğer bir görüş ise; özellikle modern toplumlarda özellikle seçmen-bireyin isteklerinin giderek karmaşıklaştığını, bu nedenle politikayla halkla ilişkiler arasındaki ilişkilerin gelişmesinin, aslında bireylerin bu karmaşık istek ve çıkarlarının temsili demokratik sistem içerisinde yer bulmasını kolaylaştırdığını iddia etmektedir. Bu anlamda da halkla ilişkiler ve siyaset arasındaki kesişmeye daha pozitif bakılmaktadır.

Halkla ilişkilerin modern siyasal yapı içerisinde oynadığı role ilişkin birbirinden tamamen farklı iki görüş öbeğinin oluşması bile, halkla ilişkilerin 21. Yüzyıl siyasal ve toplumsal yaşamındaki önemli konumunu ve konu üzerine tartışmaların artarak süreceğini göstermektedir. Bu çalışmanın konusunu da özellikle halkla ilişkilere siyasal sistem içerisinde pozitif/negatif bir rol biçen görüşlerin, sivil toplum kuruluşları üzerinden analiz edilmeye çalışılması oluşturmaktadır. Çünkü halkla ilişkilerin önemli toplumsal rolleri bulunmaktadır ve sivil toplum oluşumları bu rolün gerçekleşmesindeki önemli aktörlerdir. Çalışmada sivil toplum kuruluşları belli bir istekler kümesinin kurumsallaşmasını sağlayan demokratik bir aracı yapı olarak ele alınmakta, bu anlamda halkla ilişkilerin demokratik toplumlardaki önemli kurumsallaşmış yapıları olarak tanımlanmaktadır. Çünkü sivil toplum oluşumları belli bir bireyler grubunun isteklerini tanıtma, ama aynı zamanda üst bir güç olarak temsili sistem tarafından tanınma gereksinimine aracılık etmektedirler. Bu anlamda halkla ilişkilerin iki yönlü doğasının gerçekleşmesi bakımından sivil toplum kuruluşları, modern toplumlarda ciddi bir halkla ilişkilerci rol üstlenmektedirler. Bu çalışma böyle bir kapsam içerisinde sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’de hangi istek ve talep kategorilerini temsil ettiklerinin analiz edilmesine dayanmaktadır. Türkiye’de özellikle 1980 sonrası dönemden itibaren tedrici olarak gündelik hayatta önemli bir yer tutan sivil toplum kuruluşları, günümüzde ciddi bir seviyeye ulaşmıştır. STK’ların çalışmada konu edilmesi bu nicel artış ve toplumsal hayatta oynadıkları rolün giderek artmasından kaynaklanmaktadır. Araştırma Türkiye’de Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından belirlenen 19 sivil toplum kuruluşu kategorisi altında Ankara’da yer alan sivil toplum kuruluşlarının kategorileştirmesi üzerinden gerçekleştirilecektir. Böylece sivil toplum kuruluşlarının bireysel istek/çıkarların temsili sisteme yansıtmadaki aracı rollerinin kapsamı tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu kategorinin genişlik seviyesi, aslında halkla ilişkileri modern siyasi yapı içerisindeki konumuna ilişkin ipuçları da verecektir.  Buradan hareketle sivil toplum kuruluşlarının giderek karmaşıklaşan modern toplumlarda, birey gruplarının istek ve çıkarlarını demokratik sisteme aktarılmasındaki rolü de tartışılmış olacaktır.