Yeni zamanları ve çağın ruhunu anlamaya çalışırken sıklıkla başvurulan kavramlardan biri de neoliberal ideolojidir ve neoliberalizm kapitalist ideolojinin içerisinde bir değişim olarak toplumsal yaşamın tüm kertelerine sızan, güncel siyaset, üslup ve kimlik biçimlerini dönüştüren önemli kategorilerden biridir. Foucaultçu bir perspektifle ele aldığımızda neoliberalizm sadece bir siyasi ya da ekonomik rasyonalite değil, gündelik hayatın, popüler kültürün, insan varoluşunun, kimliğin ve benliğin de çeşitli alanlarına nüfus etmiş geniş bir spektrumda seyreden bir tür “akılsallık” biçimdir. Bu anlamda öznelere ve özneler arası ilişkilere genişleyen, yaşamı anlamlandırma ve kavrama biçimlerine sirayet eden kültürel bir çerçeve olarak neoliberal rasyonalite güncel kimlik biçimleri yaratan ve kimliğin kurulma tarzlarını dönüştüren de sistemdir. Bu neoliberalizmin ekonomik rasyonalitesi, devleti, ekonomik alanı ve ticari kurumları aşmakta, bireyin kendisini özneleştirme pratiklerinin teknik ve yöntemlerine de sızmaktadır.

Neoliberalizm, yeni zamanlara özgü hakikat biçimleri, söylemsel pratikler oluştururken, öznelere yeni ekonomik ve kültürel sistemin talepleri bağlamında kendileriyle, ötekilerle ve toplumla kuracakları ilişki ve hâkimiyet biçimleri de önerir. Burada yine Foucaultçu bir bakışla öznellik kipleri, iktidar biçimleri ve çeşitli bilgi formları iç içe geçer. Bu momentte kişisel kimliğini adeta şirket yönetirmiş gibi yöneten, girişimci bir performansla benliğini kuran özne konumları türer. Piyasa ilişkileri ve işletmecilik ruhu bireyin kendisiyle ve ötekilerle kurduğu ilişkilere taşınır. Kendini nasıl yönetmeli ve piyasaya nasıl sunmalı sorusu belirsizliğin, güvencesizliğin ve rekabetin iyice kurumsallaştığı neoliberal düzende merkezi bir soru haline gelir. Bu noktada M. Faucoult’un “benlik teknolojileri” kavramsallaştırması neoliberal öznellik ve iktidar ilişkisini kavramada önemli bir açılım sağlamaktadır. Kişinin imajı, kimliği ve benliği üzerinde belirli kişilerden yardım alarak ya da kendi imkânları ile yaptığı bir dizi operasyonun, kişisel kimliğin yönetilmesinin, benliğin sunulmasının yöntem ve tekniklerini içeren “benlik teknolojileri” , neoliberal ideolojiyi “özne ve iktidar”  ilişkisi çerçevesinde ele almamızı,  kurumsal yapılar ve örgütlerin yanında kişisel alanla da dolayımlamamızı sağlar.

Bu çalışma, neoliberal dönüşümün halkla ilişkiler alanındaki etkilerinin örgütsel ve kurumsal düzeyde olduğu gibi özne düzeyinde de ele alınabileceğini öne sürüyor. Çalışma, neoliberal düzenin “girişimci öznesinin” kendi benliğini performansa dayalı bir biçimde inşa etmesinin, özenle hazırlanmış ve yansıtmayı arzu ettiği imajlar halinde kamusala sunmasının neoliberal yeni zamanlara içkin kişisel bir halkla ilişkiler faaliyeti olarak da görülebileceğini iddia ediyor ve şu soruları soruyor: Neoliberal düzende halkla ilişkiler sadece kurumsal ve örgütsel yapılara ait yönetsel bir işlevden mi ibarettir yoksa neoliberalizmin geniş yayılım ağını paylaşıp kişisel alana da genişler mi? Neoliberal girişimci bireyin kendi üzerine adeta şirket yönetir gibi yoğunlaşması, halkla ilişkiler yöntem ve teknikleri ile “benlik teknolojileri” arasındaki teorik ve pratik bir bağı kurmayı mümkün kılar mı? Benliğin böylesine “stratejik yönetimi”, yeni zamanların bireyini kendi izlenimini özenle yöneten ve sunan kişisel bir halkla ilişkiler aktörü olarak da görmemizi sağlar mı? 

Çalışmanın amacı nihai sonuçlara ulaşmak değil, disiplinler arası bir perspektifle halkla ilişkilerin güç, iktidar ve özne konumları ile teorik bağını kurmaya çalışmak ve onu kurumsal bir fonksiyona indirgeyen yaklaşımların ötesinde kavramaya uğraşmaktır. Çalışma açısından önemli olan şey bu teorik bağı kurmaya çalışırken sadece neoliberal öznellik biçimlerine dair belirli söylemsel stratejiler üreten ve dolaşıma sokan halkla ilişkiler uzmanlarının aracılık rolüne odaklanmak değil, bizatihi öznelerin kendilerinin bu söylemsel stratejileri ve pratikleri üreten ve uygulayan aktif birer “halkla ilişkilerci” olabileceklerini sorunsallaştırmaktır.